Bu defa yazı da fotoğraflarda benden değil. Gittikleri bu güzel geziyi bizlerle paylaşmak isteyen oğlum ve arkadaşından. Bu keyifli gezi yazısı için her ikisine de çok teşekkür ederim.
Birkaç gün önceden uçak biletlerimizi aldık ve Kosova’nın başkenti Priştine’ye gittik. “Ne işiniz var Kosova’da?” diyenler de oldu... kendilerince tatilimizi boşa harcamamamız için bizi Türkiye’deki turistik yerlere gitmemizi tavsiye edenler de...
Ama biz kulaklarımızı tıkadık... ve yola çıktık, hiç de pişman olmadık.
Kosova 2008 yılında kurulmuş, gencecik bir cumhuriyet. Nüfusun büyük bölümü Arnavut. Ortak geçmişimizden ve bağımsızlıklarına verdiğimiz destekten olacak ki, Türk vatandaşlarına vize uygulaması yok.
Balkanların göbeğinde, yüksek ve karlı dağların orta yerinde kahverengi bir ülke Kosova. Karasal olan bir çok yerdeki gibi gündüzleri hava baharı aratmıyor, ama serinlik akşamüzeri içinize işliyor.
Uçağımız iner inmez işlemlerimizi yaptırıp kendimizi dışarı attık. Havalimanı kent merkezine yaklaşık 15 dakika mesafede. Kent merkezine servis olup olmadığını sorduk, olmadığını öğrenince de taksi şoförlerine doğru ilerledik. Onlar da turist olduğumuzu hemen anladılar ve sağolsunlar tarifelerini esirgemediler. Kent merkezine ulaşmak için 30 euro ödedik. Oysa dönüşte gerçek tutarın 13 euro olduğunu öğrendik. Havalimanında uygulanan bu tarifenin dışında taksilerin fiyatı uygunmuş. (Bizim kullanmamıza çok da gerek olmadı)
Taksici bizi Priştine kent merkezi olarak Eski Amerikan Başkanı Bill Clinton’ın heykelini ve adını taşıyan bir bulvara bıraktı. İşte o andan itibaren zaman sanki geriye doğra akmaya başladı. Sokaklar geniş ama kirliydi. Yoldan geçen arabalar eski, yerleşim yerleri uzak görünüyordu. Bizim elimizde ise henüz neresinde olduğumuzu bilmediğimiz bir harita vardı sadece.... yürümeye başladık. Ve fark ettik ki burası küçücük bir şehir. Öyle ki; baştan sona yürüseniz 15, bilemedin 20 dakika sürer ancak.
Önce kalacak bir otel bulmalıydık. Şehrin neredeyse her yerinden görünen lüks oteli “Grand Otel”de 1 gece konaklamanın bedeli iki kişi için 100 euroydu. Biz bunun yarı fiyatına Hotel Sara diye bir yerde kaldık. Odalar küçük ama temizdi. Otel çalışanları ise canayakın ve ilgililerdi. Üstelik otel kent merkezindeydi. Bu yemek ve gezi için işimizi bir hayli kolaylaştırdı.
Biz Priştine’ye vardığımızda Pazar günüydü ancak etraf tedirgin edecek şekilde sessizdi. Saat biraz ilerlediğinde insanlar da ortaya çıktı. Kentin ortasından geçen ve uzun bir cadde olan Rahibe Teresa Bulvarının trafiğe kapalı bölümünde yürüyüş yapılıyor. Ya da insanlar kenardaki banklarda oturuyor.
Şehirde yemek yemek için kafe tipli yerler çoğunlukta... Mönüleri de gayet geniş. Yemeklerde ise hem Türk hem de İtalyan mutfağının etkileri göze çarpıyor. Kebaplar, köfteler, herkesin bidiği gibi Arnavut Böreği’nin yanı sıra pizza ve makarna çeşitleri de bol. Üstelik porsiyonlar oldukça büyük ve lezzetli. Nüfusun çoğu, -bizim ülkemizde olduğu gibi- Müslüman ama günün her saati, gittiğiniz her restoranda bira bulmak mümkün. Biz lokal biralardan “Erenniku”yu beğendik. “Peje”yi pek sevmedik. Ama giderseniz ikisinin de tadına bakmadan dönmek olmaz...
Madem konu yemeklerden açıldı, XIX’den bahsetmemek olmaz. Priştine’nin merkezinde sevimli bir pizzacı dükkanı. Hem çok sıcak bir restoran, hem pizza ve şarapları çok lezzetli, hem çalışanları çok canayakın... Bu kadar pozitif özelliklerin yanında fiyatları da inanılmaz derecede hesaplı. Çok memnun kaldık. Biz akşam yemeği için oradaydık ve restoranda bizden başka sadece bir çift vardı. Onlar da kentte görev yapan bir Amerikan askeri ile eşiydi... bu restoranın kentteki en iyi yer olduğunu düşünüyorlar. Yerli sayılacak birinden alınan referans yeterli olsa gerek...
Ve Gezilecek yerler...
Sultan Murat Camii, Yıldırım Beyazıt Türbesi en bilinen turistik yerleri. Ama biz, kentin biraz dışında bulunan türbeye vaktimiz kısıtlı olduğu için gidemedik.
Uzun bir saat kulesi ve Kosovalılar için büyük anlam taşıyan NEWBORN’da görülmesi gerekenlerden...
Başkent Priştine’de bir de arkeolojik ve tarih olarak iki kısımdan oluşan Kosova Müzesi var. Müze için söylenecek, yazılacak çok şey var. Çok eser olmasından, hangisini anlatacağını bilememekten –kısacası zenginliğinden- değil ama... aksine yoksulluğundan...
Müzeye giriş için kişi başı 2 Euro ödedik. Giriş katı arkeolojik kazılarda bulunan tarihi eserlerden oluşuyor.
Kosova Müzesi’nin girişinde asılı bir afişe göre, kazılarda bulunan eserler savaşta Sırplar tarafından yağmalanmış. Halen alıkonuluyorlar. Sadece fotoğraftaki heykelcik bir Amerikalı tarafından kaçırılıp müzeye ulaştırılmış.
Bu yüzden müzenin bir çok noktasında bu duruma dikkat çekip “diğer eserlerin de evlerine dönebilmesi için yardım edin” diye çağrıda bulunuluyor.
Merdivenlerden müzenin tarih bölümüne çıktığınızda karşınızda iki büyük bayrak beliriyor. Kosova ve ABD bayrağı. Cumhuriyetin tarihi daha 2 yıldan ibaret olduğundan müzedeki belgeler oldukça yeni. İlk karşımıza çıkan dönemin Amerikan Başkanı George W. Bush’un Bağımsızlık ilan edildikten sonra kaleme aldığı tebrik mektubu...
Savaş ve sonrasına Kosova’ya faydası olan her üst düzey Amerikalı anısına bir bölüm yapılmış diyebiliriz. Kiminin şapkası, kiminin üniforması, kiminin ise yazdıkları ya da pasaportu sergileniyor.
Tekrar belirtmekte yarar var; Priştine hesaplı bir kent. İnsanı gereksiz harcamalar yapmaya itmiyor.Bununla birlikte ülke henüz kendini toparlayamadığından turistik yerler Avrupa’nın ya da Türkiye’ninkiler gibi özenli ya da görkemli değil. Örneğin hatıra olsun diye buzdolabı magneti aradık onu bile bulamadık. Üstelik ülkede gerekli üretim de yapılmıyor. Marketlerde çoğunlukla Türkiye’den ithal edilen ürünler satılıyor.
Buradaki herhangi bir restoranda yemek yemek, kesinlikle Türkiye’deki bir restorana oranla pahalı değil. Bankamatikler de yurt dışından gelen kartlara biraz seçici davranıyor. 10 denemeden sonra eğer doğru ATM’yi bulamadıysanız kartınızı yutabilir diye endişe duyduğumuz için biz Grand Hotel’in altındaki bankamatikten para çektik. Yabancı misafirler için bu detayı atlamamışlar.
İki günde kentin altını üstüne getirdik. Bol bol yürüdük, sıcak kanlı insanlarıyla tanıştık, sohbetler ettik, güzel makarnalar, pizzalar yedik... Ülkemize dönerken “iyi ki gelmişiz ve burayı da görmüşüz” dedik. Eğer 20 yıl sonra buraya bir kez daha gelirsek hatırlayacak ve karşılaştıracak çok şeyimiz olacak. Son olarak Kosova için en ucuz uçak biletini buradaki adresten bulabilirsiniz. Yazı ve Fotoğraflar; Efe Balakin – Aslı Tuğçe Yenigün Nisan 2013
Hırvatistan ve vizesiz Montenegro (Karadağ) yazılarını linklerini tıklayarak okuyabilirsiz.
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için