İlk defa her sabah yürüyüş yaptığım parkta gördüm karayemişi. Koyu yeşil renkte sık yapraklı ağaç üzerinde; küçük üzüm salkımları gibi meyveler oluşmaya başladı yaklaşık bir ay önce. Eşimle birlikte "Bunlar nedir, yenir mi yenmez mi?" diye konuşurken, yürüyüş yapanlardan bir grup, olgunlaşmış meyvelerini koparıp yemeğe başlayınca, daha önceden bilmediğim bir meyve olduğunu anladım. Bir gün tadını merak edip, bir tane koparıp denedim. Yediğim; görünüşü küçük vişne gibi, ama kekremsi hafif acı-ekşi bir tada sahip, kokusuz bir meyveydi. "Acaba daha olgunlaşması mı lazım, ya da böyle midir, internete girip neymiş bir bakayım?" derken, karayemişi ve özelliklerini anlatan bir yazı gördüm... Çok faydalı bir meyve olduğunu da öğrenince, hem karayemişi tanımak, hem de evdekilere farklı bir reçel hazırlamak için, bahçesi olan arkadaşlarıma sormaya başladım. Arkadaşlarımın yardımıyla bahçesinde küçük bir karayemiş ağacı bulunan birini bulunca, bir kilo kadar isteyip reçelini denedim. İlk defa deneyeceğim için yarısını internette bulduğum (birkaç tarif buldum ama, birebir olarak aynı tarif) tarife göre yaptım. Ama çok şekerli ve kaynatıldığı için de rengi kahverengiye çalan bir reçel oldu. Meyve kendi güzel bordo rengini kaybettiği için, bir de sadece şeker tadından başka (meyvenin öyle bir kokusu olmadığından) bir tat alamayınca kalan yarısını kendi yöntemimle pişirdim... Madem meyvenin kendi aroması ve lezzeti yok o zaman, yakışacağını tahmin ettiğim baharatları ekleyerek, şeker miktarını da azaltarak ve neredeyse kaynatmadan diyeceğim bir pişirme yöntemiyle, mükemmel aromalı ve taneleri formunu kaybetmemiş, fotoğrafta gördüğünüz renkte ve reçel elde ettim. Biz bu şekilde çok sevdik. Karayemişin şimdi tam mevsimi, ben pazarlarda ve marketlerde rastlamadım ama siz rastlarsanız, ya da bahçesi olan bir arkadaşınızdan bulabilirseniz, değişik bir lezzet için denemenizi tavsiye ederim...